RSS

Kategori arşivi: manga

I hope someday…We could be the same


Son günlerde olup bitenler zaten hafiften kaçmış olan tadımı tuzumu iyiden iyiye kaçırdı. Eurovison hakkında bir şeyler karalamayı da aslında canım hiç mi hiç istemiyor ama verilmiş olan sözler ve ortada Manga’nın başarısı var. Ayrıca Manga, sanki bu günleri işaret edercesine mi bu şarkıyı yaptı merak ediyorum. Üzerinde kafaya yormadığımız ve melodisine burun kıvırdığım (gerçi halen kıvırmaktayım) bu şarkının sözleri şu anda daha da anlam kazanmış durumda.

Neyse yarışmaya geçecek olursak Almanya açık ara farkla birinciliği aldı. Birinciliğin gelişinde solistin şirinliğinin etkisi büyük. Hafiften Avril Lavinge’e benzettiğim Lena heyacanına yenik düşüp şarkının bazı bölümlerinde detone olsa da yine de iyi bir performans sergiledi. Şarkıya gelince ilk dinleyişte insana hoş geliyor ancak sonraki dinlemelerde insanı sıkabiliyor. Her sene yaptığım gibi Eurovision sonrası, ilk hafta beğendiğim parçaları tekrar tekrar dinlerim. Maalesef Lenacığımın tüm şirinliğine rağmen bu şarkıyı en fazla üç kez dinleyebildim. Şarkıyı fena halde başka bir şarkıya benzettim ancak delirecem, o şarkının adını bir türlü bulamıyorum.

Geçen sene Alexander Rybak denilen şahsı tanımama vesile olan yarışma bu sene ise Belçika adına yarışan Tom Dice’ı tanımama yaradı. İlk yarı finalde tesadüf eseri dinlediğim Me and My Guitar şarkısı Manga’dan sonra favorimdi. Oldukça sade ve anlamlı sözleri olan, yer yer Damien Rice ve Michael Buble etkilerini hissettiğim bu parçayı neredeyse günde beşer onar posta dinlemekteyim ama gel gör ki hiç bir sıkılma belirtisi yok. Sanırım bu parça, Secret Garden’ın Nocturne’si gibi Eurovision’dan başucu müzik listeme transfer olacak. Ayrıca Tom Dice’ın zor da olsa diğer bazı şarkılarına ulaştım. Bu parçalar da pek hoş. Yani bu yalnız adamın adını gelecekte daha fazla duyarsak şaşırmayacağım. Belçika dışında Ukrayna ile İrlanda’nın şarkıları da fena değildi. En kötü parça için yarışan ise çok ülke vardı. Rusya,İspanya, Portekiz, İngiltere, Fransa… En bayık parça tecrübeyle sabittir İsrail’indi. Sözlüklere konu malzemesi olan boş akbile yazılmış hissi veren bu parça bizim ev halkının büyük bir kısmını mışıl mışıl uyutmuştur.

Bunun dışında gecenin yıldızı Bülent Özveren’in yaran esprilerini bile gölgede bırakan senkronize olarak da sahneye atlayıp dans edebildiğini de gösteren Jimmy Jump’dır. Ama Bülent Özveren’nin de hakkını yememek lazım. Sırbistan şarkısını bitirdikten sonra ”Rahmetli Zeki Müren’nin gençlik yıllarına benzettim ” demesi beni adeta gülme krizine somuştur. Tabi bir de yarışmanın sonunda Fenerbahçe benzetmesi var. Onu da unutmamak gerek. Oylamaya geçildiğinde sıranın bir an önce Bosna-Hersek’e gelmesini istedim. Çünkü bir kaç yıldır içip geldiğinden şüphe ettiğim puanları sunarken türlü şaklabanlıklar yapan sunucuyu görmeyi iple çekiyordum ama bu sene olmadı. Neden olmadı, merak da ediyorum doğrusu. Onun yerine kontenjanı bu sene Ukrayna doldurmuştu. Sevinen Ukraynalı aile karesine dikkatle bakmanızı tavsiye ediyorum. Orada tanıdık bir yüz var 🙂

Gelelim Manga’ya. Şarkıyı ilk kez dinlediğimde söylediklerimi bir kez daha yineliyorum. Manga’nın şu ana kadar yaptığı en kötü şarkı ancak bu şarkı diğer ülkelerin şarkılarını gölgede bıraktı. Şarkı başlar başlamaz kalitesini gösteriyor. Yarı finalde biraz heyecanlarına yenik düşseler de finalde işte Manga budur dedirten performanslarını sergilediler. Biraz daha sert çaldılar, bu ise şarkıyı daha da güzelleştirdi. Birincilik yakışırdı ama yarışma belli. İster istemez ne gerek vardı katılmaya dedim ama ülkemizde müzik adına gerçekten kaliteli işlerin yapıldığını bir şekilde dünyaya göstermek lazım. Bence Manga gerçekten iyi müzik yapıyor. Eurovision’da derece, MTV müzik ödüllerinde ödül almamış olsalardı da ben onları dinlemeye devam edecektim. İster Linkin Park ister Korn özentisi denilsin ben bu adamların yaptıkları müziği seviyorum. Kimse adlarını bilmezken, Limon’da boş masalara çaldıkları günlerde de bu adamların yaptıkları müziği sevmiştim. Yani anlayacağınız benim için değişen pek de bir şey yok. (Aslında var eskiden bir bira içerek dinlediğimiz bu grup için şimdi ciddi ciddi para bayılmak gerekiyor 😉 )Uzun lafın kısası Bülent Özveren’in deyişiyle ” aferin çocuklar” diyorum. Yolunuz açık olsun. Umarım şarkıdan herkes (özellikle de uzattığımız dost ellerini budamaya kararlı Ermenistan devlet büyükleri) gereken dersi almışlardır.

John Lennon’un Imagine’nına bu gece We could be the same eşlik etsin. Belki bir gün, ne dersiniz…
P.S: Şehr-i Hüzün albümünün kapak fotoğrafı oldukça başarılı. Albüm kötü olsa bile sırf bu fotoğraf için albümü alırdım. Bu durum hafiften, Sirkeci Garı’nda yapılan çekimlerin fotoğraflarını görüp Vogue’un ilk sayısını almama benziyor. Bir de şehr-i hüzün nedense bana İstanbul’u hatırlatıyor… O durmak bilmeyen yağmurlu, ıslak İstanbul kışını ve o günlere eşlik eden yalnızlığımı…
 
1 Yorum

Yazan: Haziran 1, 2010 in eurovision, manga, Müzik, tom dice