RSS

Kategori arşivi: lovely bones

Lovely Bones: Cennet Biraz Bekleyebilir mi


Eğitim gazisi sonunda Ankara sınırları içerisine döndü. Ne demişler ”Evim evim güzel evim” Bahar yerini yaza bırakmaya hazırlanırken benim üzerime de bir bahar yorgunluğu çöreklendi. Aslında bu yorgunluğun mart en geç nisan gibi uğraması gerekirdi ama bünyem yine bilinenin aksine hareket etti. Haliyle blogu boşladık. Bu boşlama işini hemen kanıksadım. Sonunda gerek iş yerindeki gerekse de evdeki masam yapılacak işler ile doldu taştı. Tabiri caizse deli bir yaşam temposuna tekrardan dönmem lazım. Görüldüğü üzere lafı yine uzattım. Oysa ben Lovely Bones filmini anlatmaya gelmiştim mekana. Filmi izleyeli iki hafta oldu ama bir şeyler karalamayı erteledim. Bunu erteleyince haliyle diğer kayıtları da erteledim. Neyse filme geçsem iyi olacak.
Film bilindiği üzere Peter Jackson imzalı. Peter Jackson benim gibi Tolkien müpteları için üçlemeyi katletmeden beyaz perdeyi taşımayı başardığından saygı duyulması gereken bir yönetmen. Bu nedenle önceden de tarzını beğendiğim bu yönetmenin yeni projelerini takip etmek farz oldu. En son filmi Lovely Bones’du. Filmin fragmanını bitmeyen turnelerimin birinde hatırlayamadığım bir şehirde izlemiştim. Görsel efektlerin kullanımı beni bir kez daha büyülemişti. Ama filmin konusu…Yüreğime bir hüzün bulutunun çökmesine neden olmuştu. Oysa her gün gazetelerin üçüncü sayfalarında okuduğumuz haberlerden fazlası değildi. Ama fragmanda bile üzerine basılan o yaşanmamışlıklar ister istemez gözlerimin dolmasına sebep olmuştu (Tamam, burada evden uzakta olmamından etkisi olmuş olabilir.)
Filmi izledilkten sonra aynı etkinin filmin büyük bir bölümünde korunduğunu söyleyebilirim. Özellikle ilk yarım saatte bu duygular tamamiyle su yüzüne çıkıyor. Genel itibariyle gözyaşlarımı içime akıtmayı seven dışarıdan bu nedenle odun muamelesi gören ben bile bu ilk yarım saatte istemsiz bir biçimde göz yaşlarımı serbest bıraktım. Ortada korkunç bir olay var ama siz kanı sadece bir sahnede ,o da Peter Jackson’nın diğer filmlerindekine nazaran çok az miktarda görüyorsunuz. Lakin olayın vahşiliği kan olmadan da çok güzel bir şekilde dile getirilmiş. Bu yalın anlatımda özellikle Susie’yi canlandıran, Kefaret filmde de oyunculuğunu çok beğendiğim ve bana göre ileride ödülleri üçer beşer toplayacak olan Saorise Ronan’ın payı büyük. İster istemez olaylara Susie’nin pencerisinden bakıyorsunuz. Onunla birlikte aynı öfkeyi, aynı hüznü hissediyorsunuz. Filmin diğer bir yıldızı ise malum şahsı canlandıran Stanley Tucci. Stanley Tucci’nin bu filmdeki performansı üzerine çok şey yazıldı, çizildi. Söylenenlerin çoğuna da katılıyorum. Bu, her rolün adamı olan oyuncuyu artık daha fazla filmde mümkünse başrollerde görmek istiyoruz. Diğer oyuncular ise fena değillerdi. Rachel Weisz’dan daha iyi bir performans beklerdim doğrusu ama Susie’nin babası rolünde oynayan, oyunculuğundan pek haz etmediğim (itiraf etmek gerekirse kendilerini kazma olarak görüyorum) Mark Wahlberg az da olsa beyaz perdeye duygularını yansıtabilmiş. Onun yerine bu rolde bana göre Edward Norton ya da Hugh Jackman olsaydı ortaya çok daha iyi bir film çıkabilirdi. Filmin görsel kısmına söyleyecek söz bulamıyorum. Yüzüklerin Efendisi ile bu konuda bir çığır açan Peter Jackson ve ekibi edindikleri tecrübeleri bu filme de aktarmayı başarmışlar. Susie karakterine kendimizi fazlasıyla kaptırmamızın altında kanımca görsel öğelerin bu denli başarılı olarak kullanımı da yatıyor. Filmin artıları böyle iken eksileri de mevcut. Susie’nin Araf’a ayak basışındaki sahne dışında müzik seçimleri pek de iyi değildi. Ayrıca filmin son onbeş dakikası biraz aceleye gelmiş havası yaratmakta. İster istemez bu durum izleyici de etkiliyor. Zaten filmin sonu tam bir hayal kırıklığı. Filmin ilk yarım saatinde size eşlik eden duygu selinin zerresinden eser yok. Kitabı okumadım ama filmin sonunun bu kadar yavan olmaması gerektiğini düşünüyorum.
Uzun lafın kısası Lovely Bones eksikliklerine rağmen iyi bir film. Özellikle katıksız sevginin yanı başında durduğunu anlamamız, bu sevgi uğruna bir anlığına cennetin değil de zor da olsa arada kalınmışlığın seçimi ve sevginin tüm engelleri aşabiliyor oluşunu göstermesi açısından izlenmesi gereken bir film. Film biter bitmez insan ailesinden birilerine sımsıkı sarılmak istiyor. Her ne kadar yaş sınırı getirilmiş olsa da bu filmi özellikle çocukların izlemesinin gerektiğini düşünüyorum. Evet adının balık ismine benzemesine, fani dünyada yaşayamamışlıkların olmasına rağmen sevgili Susie, sen bize bir babanın çoçuğuna duyduğu sevgiye en şeytani zakanın bile karşı çıkamayacağını gösterdin. Ve ben de buradan ailemin benim için ne kadar kıymetli olduğunu, onları ne kadar çok sevdiğimi söylemek istiyorum.
Hepinizi çok seviyorum.
Görüşmek üzere