RSS

Kategori arşivi: elizabethtown

Elizabethtown… Beş Yıl Önce Beş Yıl Sonra


Ekim… Yılın en sevdiğim ayı. Bu durumun ortaya çıkmasında gözlerimi bu ayda dünyaya açmamın etkisi büyük olsa da Ekim’e karışan yoğun melankolinin de payı var. İç hesaplaşmaları, bir türlü yanıtını bilemediğim soruları kapımdan içeriye davet etse de yılın bu ayını, sararmış yaprakları, hafifçe üşüyen elleri ve sokaktaki belli belirsiz kestane kokusunu seviyorum. Bir yanım yapılması gereken işlere başlamam gerektiğini kulağıma fısıldasa da bir yanım kokusu hafif hafif odamı dolduran bir fincan kahve ile birlikte sararmış sayfaların içinde kaybolmayı, film karelerini tekrar başa sararak biriktirilmiş onca anıyı kah sevinerek kah üzülerek hatırlamayı, tozlu fotoğraf albümlerinde geçmişin izini sürmeyi istiyor.
Peki ben ne mi yapıyorum ya da daha doğrusu ne mi yaptım? İlerleyen günlerde iş yoğunluğu altında ezilip gideceğimin farkında olsam da bu aya karışmış hüznün tadını çıkarmaya karar verdim. Nereden başlayacağımı bilemez durumdayken hasta olan kişinin doktor ayağına gelir misali karşıma uzun zaman önce izlediğim Elizabethtown filmi çıktı. Kadim dostum Miriel ile birlikte, yaşadığımız onca hayal kırıklığını ceplerimize doldurarak, sinema parasını güç bela denkleştirebilen yeni mezunlar olarak bu filmi izlemek için Kızılay Büyülü Fener Sineması’nın koltuklarına kendimizi bırakışımızı daha dün gibi hatırlarım.Bu film çoğu kişi için orta karar bir filmdi ama içinde bulunduğumuz yol ayrımında itiraf edemesek de bizlere çok şey anlatmıştı. Başarı, başarısızlık, güç, mutluluk, yaşam, sevgi, aşk ve de yollar…Kendimizi bulabilmek için tüm cesaretimizi toplayıp yola ilk adımı atmamız gerektiğini de o zaman anlamıştık. Filmden sonra ne kadar çok konuşmuştuk gelecek, hayaller üzerine, yol ve yolculuk kavramları üzerine. Kısa bir süre sonra hayatın bana hazırlamış olduğu süprizler nedeniyle yaşamımın büyük bir kısmının yollardan ibaret olacağını nereden bilebilirdim ki? O günden beri bir yandan yolun bana anlattığı hikayeleri dinlerken bir yandan da  ona yeni hikayeler daha doğrusu kendi hikayelerimi anlatıyorum.
Elizabethtown filminin DVD’si elime geçince tıpkı  eski bir dostla karşılaşmanın sevincini hissettim.Neredeyse beş yıl olmuş. Hafızamın derinliklerinde tuttuğum anılar bir bir su yüzüne çıkarken doğrusu filmin ben de yine aynı tadı bırakıp bırakmayacağını merak ettim.  Bilgisayarın başına kurulup, DVD’yi yerine yerleştirdim. Bu sefer farklıydı. Filmin eyleme geçirmek yerine yaşanmışlıklara ayna tuttuğu fark ettim. Değişmeyen tek şey ise Claire’di. O yine bildik Claire’di. Karşılık beklemeden değer verdiği insanlar için çırpınan, insanın yüreğine dokunan ama yerinde saptamalar yapan, başka birisi olmayan sadece ve sadece kendisi olan Claire…
Fark ettim ki hayatımda bazı şeyler bitmiş, bazı şeyler başlamış, zorluklar, sevinçler, mutluluklar, hüzünler, hayal kırıklıkları ile dolu günler geçmiş…. Eskisi kadar olayların, kişilerin ve durumların beni etkilemediğini, tecrübelerin de etkisiyle en olmadık ihtimalin gerçeğe dönüşebileceğini, en muhtemelin imkansızlaşabileğini gördüm. Kısacası Peter Pan olmaya niyetlenmiş olsam da ben büyümüşüm.
Uzun lafın kısası bu filmin zamanlaması tıpkı Amelie’de olduğu gibi benim için bir dönüm noktasına gelir. Elizabethtown sinemasal anlamda çok da başarılı bir film değildir, kusurları vardır ama anlattıkları,  özellikle de kendim gibi olmaktan korkmamam gerektiğini gösterdiği için yüreğimde yeri özeldir. Sanırım öyle de kalacak.

Claire’in de dediği üzere

“I ‘m impossible to forget but I’m hard to remember”