RSS

Kategori arşivi: ağrı dağı

Ağrı Dağı’nın Karşısında Doğubeyazıt…


Yollar sonunda beni ülkemin en doğusuna götürdü. Yağmurlu bir Cumartesi günü rotamızı önce Ağrı’ya daha sonra Doğubeyazıt’a doğru çevirdik. Ağrı denilince akla ilk gelen haliyle Ağrı Dağı oluyor ama heybetli Ağrı Dağı’nı bu ilimizden görmek mümkün değil. Ağrı Dağı’nı görebilmek için Doğu Beyazıt’a doğru uzanmak gerekiyor ama Ağrı Dağ’ı çoğu zaman utangaç. Kendini göstermemek için bulutlara sarılıyor. Şakır şakır yağmur, üzerine çakan şimşeklere rağmen o gün güneşin yüzünü göstermesine kayıtsız kalamayan Ağrı Dağı’ da kendisini bize gösterdi. Güzeller nazlı olur derler ya bu lafın doğruluğunu Ağrı Dağı’nı görünce tekrardan anladım.

Ağrı Dağı Efsanesi’ni çok sevmemin etkisi oldu mu bilmiyorum ama Ağrı Dağı’nın güzelliği karşısında nefesim kesildi. Ve Ağrı Dağı’nın eteğinde uçan güvercin olma isteğinin ne kadar haklı bir istek olduğunu anladım. 9 Ekim 1829 tarihinde Frederick Von Parrot tarafından ilk tırmanışın gerçekleştirildiği Ağrı Dağı’nın, ayrıca Büyük Tufan’dan sonra Nuh’un Gemisi’ne de ev sahipliği yaptığı da rivayet edilmektedir.

Ve Ağrı Dağı’nın karşısında İshak Paşa Sarayı. Doğubeyazıt’ın 5 km uzağında, eski Doğubeyazıt yanında sarp kayalıklara kurulu bir mimarlık şaheseri. Özellikle tepeden sarayın görüntüsü muhteşem. Bir an içerisinde olduğunuz zaman diliminden kopup Binbir Gece Masalları’na doğru yol alıyorsunuz. Birazdan sihirli halınız ile sarayın önüne inecek, bir bir kapılardan geçerek sarayın avlusuna varacaksınız. İshak Paşa Sarayı’nın neden 100 yılda tamamlandığını da insan sarayı gezince anlıyor. Taş işçilikleri muntazam. Özellikle aslan figürleri, birazdan canlanacak gibi sarayın girişinde sizi selamlıyor, ağaçlar en güzel çiçeklerini sizlere sunuyor. Doğubeyazıt ovasını ayaklarınız altında getiren eşsiz manzara hemen hemen sarayın her odasının penceresinden içeriye doğru süzülüyor.

Bir zamanlar Doğubeyazıt bu sarayın etrafında kurulu bir yerleşim yeri iken, depremler, savaş ve diğer nedenlerden ötürü ilçe biraz daha batıya taşınmış. Uzunca bir süre de İshak Paşa Sarayı kendi kaderine terk edilmiş. Yıkılmaya yüz tuttuğunda birilerinin aklına restorasyon çalışmalarına başlamak gelmiş. O restorasyon çalışmaları ise halen sürüyor. Gördüğüm kadarıyla da bu çalışmalar pek de özenli değil. Ayrıca yine yurdum insanının tarihine sahip çıkamama bilinciyle hareket etmesi nedeniyle Ani’deki manzaralar burada da tekrarlanmış. Taş işçiliği ile bin bir nakışla bezenen o duvarlarda “Gecelerin Prensi” gibi yazılar görmek insanı ister istemez sinirlendiriliyor. O bilindik keskin koku nedeniyle sarayın bazı noktalarında (Erzak odaları, Zindan,Hamam, Cami vb.) ilerlemek imkansız hale gelebiliyor. Bu topraklarda, bu tarihi ve kültürel birikimin üzerinde yaşadığımız için ne kadar şanslı olduğumuzu bir türlü anlayamadığımız gibi var olan tarihi mirasımızı da kendi ellerimizle yok etmeden geri durmuyoruz. Ama başka bir Anadolu yok, başka bir İshak Paşa Sarayı yok.

Gelelim Doğu Beyazıt’ın bittiği yere Gürbulak Sınır Kapısı’na. İleride İran. Anadolu kadar eski, çeşitli medeniyetlere ev sahipliği yapmış, bazılarımızın Ata toprağı Persepolis… Şimdilik İran’a bir el sallayıp bir gün o sınırı geçeceğime söz verip rotamı tekrar Batı’ya doğru çeviriyorum. Sabahleyin peşimize düşen yağmur bulutu, yine peşimize takılıyor. Zorlu bir üç saat sonra bu sefer beş hafta da olsa bana ev sahipliği yapan Erzurum’ a, Palandöken’e ulaşıyoruz. Yorgunluktan bitap olan bedenime inat ruhum Ağrı Dağı’nın eşsiz manzarası, İshak Paşa Sarayı’nın büyüleyici havası ile çoktan düşler aleminde yol almaya başlıyor.
Görüşmek üzere.

Meraklısına,
İshak Paşa Sarayı’nın mimari bölümleri:
Dış cephe,
Birinci ve ikinci avlu,
Zindan,
Selamlık dairesi,
Cami binası,
Aşevi (Darüzziyafe),
Hamam,
Harem dairesi odaları,
Fırın,
Merasim ve eğlence salonu,
kalorifer sistemi
Takkapılar,
Cephanelik ve erzak odaları,
Türbe binası,
İç mimariden bazı bölümler (kapılar, pencereler, dolaplar, şerbetlikler, şömineler vb.)

Kaynak: tr.wikipedia.org