RSS

Kategori arşivi: Dizi Dünyası

Memphis Beat Şarkıları


Yine cnbc-e ile başbaşayız. Ve şansıma önceki yazılarımda adını sürekli yanlış yazdığım Hot in Cleveland var ama bu sefer dergiden kopya çekerek adını doğru yazmayı becerebildim. Konumuza dönecek olursak Memphis Beat’i hafta sonu tekrardan izledim,sırf çalan parçalar uğruna. Tabi sonrasında sanırım yaklaşmakta olan Efes Blues Festivalinin de etkisiyle yana yakına dizinin ilk bölümünde çalan parçaları aramaya başladım. Araştırmacı kişilik angelic sonunda muradına kavuştu. Oysa bunun için baş ucunda duran dergiye daha dikkatli bakması gerekiyormuş. Neyse işte ilk bölümde arzı endam eden kulaklarımızın pasını silen şarkılar şunlar:
1-Green Onions-Booker T& the MG’s
2-Wichita Lineman- Glen Campbell
3-Walking the Dog-Rufus Thomas
4-Bootieg- Booker T& the MG’s
5-Son of a Preacher Man-Dusty Springfield
6-What It Is-Little Milton
7- That’s All Right Mama- Elvis Presley
8-Drop Down Mama-Sleepy John Estes
9-Born Under a Bad Sign- Albert King
10-Time is Tight- Booker T& the MG’s
11-I See a Darkness-Keb Mo
12-Change Gonna Come-Otis Redding
Şimdiden iyi dinlemeler.Memphis Beat’i izlemek isterseniz her perşembe saat 21.00’de cnbc-e’de
Kaynak: Cnbc-e dergi, Eylül 2010 sayısı
P.S: Eh bu kadar reklamdan sonra sayın GY ve CA bizleri de görür 😛
 

Dizi Meydan Savaşları


Eylül yerini Ekim’e bırakmaya hazırlanırken televizyon kanalları da birer ikişer yeni yayın dönemlerini başlattılar. Yerli diziler için değil de yabancı diziler için eskisi kadar beklememize gerek kalmıyor. İnternet sağolsun. Çoğu diziyi dumanı daha soğumadan izlemek mümkün ama ben genellikle televizyondan takip etmeyi tercih ediyorum. Diğer türlü tüm işi gücü bırakıp o sezonun sonunu görmeden rahat edemiyorum.

Gelelim bu seneye. Yine eskisiyle yenisiyle, komedisiyle dramıyla ortalık diziden geçilmiyor. Yerli dizilere bakacak olursak melodram denizinde bir o yana bir bu yana giden dizilerimizin yanına Fatmagül’ün Suçu Ne, Öyle Bir Geçer Zaman ki, Lale Devri gibi yenileri eklendi. Dram konusunda tüm toleransını zamanında diğer diziler için harcayıp tüketen birisi olarak bu dizileri teğet geçmeye karar verdim. Bunun dışında Geniş Aile’yi rastladığım zaman izlemeye devam edeceğim gibi. Yanına dizilerimizde “Bay Frodo”, “Master Yoda” gibi pek de alışık olmadığımız esprileri içeren adı Yahşi Cazibe’yi ekleyebilirim. Ayrıca Ankara’da çekilen polisiye dizimize de sırf Ankara’yı görebilmek için arada kaçamak bakışlar atabilirim.
Gelelim yabancı dizilere. Cnbc-e bu hafta başı yeni sezonunu bol Spartacus’lü bir açılışla kutladı. Cnbc-e tanıtım işinde gerçekten başarılı. Örneğin Spartacus’u çok daha önceden izleyebilirdim ama ben de ne merak ne de heyecan uyandırmıştı. Ama bu pazarlama tatkikleri yok mu, aklımı çaldı. Pazar gecesi kendimi Spartacus’ü izlerken buldum. Devamı gelir mi bilemiyorum. Benim için bu dizi biraz hayal kırıklığı oldu. Öykünün daha iyi olmasını beklerdim. Bağlantılar çok kopuk. Bir de oyunculuklar. Örneğin şu Sura’yı oynayan arkadaşı çok mu aramışlar merak ediyorum. İnsan bu kadar mı ifadesiz olur. Ama dizide tanıdık bir yüzü görmek, Lothlorien’i hatırlamak güzeldi. (Bakalım kimler dikkat etti bu küçük ayrıntıya? )
Spartacus dışında cnbc-e’nin yeni dizileri de yok değil. Pazartesi günü Veronica Mars, Memphis Beat ve Hot in Cleavend’ı izledim. İçlerinden en çok Veronica Mars’ı sevdim. Hafiften Buffy’i anımsattı. Uzun zaman olmuştu bu tarz bir dizi izlemeyeli, bünyeye iyi gelecek. Memphis Beat’i sevip sevmeme konusunda ise kararsızım. Bir şans daha vereceğim kendilerine. Müzikler harika o konuda hepimizin hem fikiriz sanırız. Ama Jason Lee ve My name is Earl faktörü var. My name is Earl harika bir diziydi. Jason Lee, o dizi ile özdeşleşti. İşte kafamızdaki o kemik görüntüyü nasıl atacak bilemiyorum. Memphis Beat ile bunu başarabilir mi, biraz muammalı. Ama Almost Famous’daki gibi burada da o güzel sesini kullanması başarı şansını biraz yükseltiyor. Hot in Cleavend’ a gelince, bana göre uzak durulması gereken bir dizi. Sevmeye, gülmeye çalıştım ama nafile. Zaten bu konuyu işleyen milyonlarca dizi yok mu? İzleyeceksem onlardan birini izlerim. Cnbc-e’nin diğer yeni dizlerini ise şimdilik izleyemedim. Hafta sonuna saklıyorum. Eski dostlar The Big Bang Theory, The New Adventures Of Old Christine ve Merlin’in yeni sezonlarını dört gözle bekliyorum. Bir de Chuck var ama Chuck’ı yaz sezonuna saklıyorum. Bu, bir nevi geleneğim oldu. Türkiye’yi arşınlarken Chuck’ı izlemek daha iyi oluyor. Tabi Doctor Who’ da atlamamak lazım.
Tanıtım yapmayı beceremeyen underground takılan TNT’ye geçtiğimizde ise yeni yayın döneminde aslında çok da değişen bir şey olmadığını görüyoruz. Bu kanalımız için her gün yeni yayın dönemi. Zaten Mavi Ay ve Seinfield’i tekrardan yayınlaması çoktan bu kanalı benim için özel kılmıştır. Bunun dışında yine bu kanalda izleyip sevdiğim Supernatural, Damages, Spooks, House, The Office gibi diziler var. Bu sene yine bu dizileri yakaladıkça izleyeceğim. Yanına tabi bir October Road’u eklemek gerek.
Dizi meydan savalaşlarında angelic cephesinde son durum bu şekilde. Gönül en çok Ally Mcbeal’i ister ama. Belki bir gün TNT’nin aklına gelir tekrardan yayınlamak. Neden olmasın 🙂
 

The Office: Eğlenceli Ofis Hayatı mı O da Ne?



Haftasonu tatili ne kadar da çabuk bitiyor. Yarın iş başı. Bunu hatırlatmak istermiş gibi TNT, The Office dizisinin yayınını Pazar gününe almış. Dizinin hangi sezonunda olduğumuzu bilmiyorum. Lost, Heroes gibi bölümler birbiri ile bağlantılı olmadığından bölüm atlamak sorun yaratmıyor. İmkan buldukça izlemeye çalışıyorum. Komedi dizisi olarak tanımlansa da öyle karnınızı ağrıtana kadar güldürmüyor. Güldürdüğü sahnelerin çoğunda ise düşündürüyor. Olaylar değil de daha çok karakterler diziyi izletiyor desem yanlış olmayacak. Dizi kısaca,Dunder Mifflin adındaki bir kağıt şirketinin Scranton şubesinin ofisinde yaşananları konu alıyor. Ryan’ı da sayarsak dizide beş ana karakter var. Bunlar sırasıyla: Ne yaptığını bir türlü anlayamadığım, çalışanlarının adam yerine koymadığı gerçekten gereksiz işler müdürü, Steve Carell’in başarılı bir şekilde canlandırdığı müdür Michael Scott, iticiliğin hayat bulmuş hali, nasıl oluyor da en fazla satışı bu adam yapıyor dediğim, kurallara takıntılı aslında her şeye takıntılı olan ancak Star Wars, Battlestar Galactica fanatikliği nedeniyle ben de bir miktar sempati uyandıran, dizide beni en fazla güldüren Dwight Schrute, her işi son dakikaya bırakması nedeniyle zaman zaman Türk olduğunu düşündüğüm, Dwight’a takılmayı kendine görev edinmiş olan Jim Halpert, karınca gibi çalışan ancak genellikle kimsenin takdirini kazanamayan, zaman zaman merakına yenilip ofisin dedikodu çemberine dahil olan, müdür Michael Scott’ın sürekli arkasını toplayan Pam Beesly, ofiste staja başlayarak dönülmez bir yola girmiş olan, daha sonra ofiste tam zamanlı çalışmaya başlayan, Michael Scott’ın ayak işlerinde kullanmaktan zevk aldığı Ryan Howard

Ayrıca dizinin belgesel tadında farklı bir formatının olması da hoşuma gidiyor. Yapay gülme efeklerinin olmaması tabiki diğer bir artısı. Steve Carell başarılı bir komedyen olduğunu bu dizide iyice gösteriyor. Kendisi lütfen bel altı esprilerinden geçilmeyen Hollywood filmlerinde rol almasın. Little Miss Sunshine’dan sonra kendilerini en fazla bu dizide beğendim.

Dizi aslında ilk olarak BBC’de yayımlanmış. TNT’nin yayınladığı ise Amerikan versiyonu. İngiltere’de pek tutmayan dizi, 2.sezon yayınlanmış. Ancak Amerika’da bayağı izleyici toplamayı başarmış. Dizinin Altın Küre ve Emmy ödülleri var. Sanırım Amerika’da halen devam ediyor yayımlanmaya. Biz biraz geriden takip ediyoruz ama olsun. Hiç izleyememekten iyidir.

Yarın iş bizi bekler. The Office ile ön hazırlık yapalım biraz. Michael gibi bir müdürüm, Dwight gibi bir çalışma arkadaşım olmadığı için de şükretmem gerek. Onu da biliyorum 🙂

Görüşmek üzere